ASLOLAN ŞİİRDİR, GERİSİ GEVEZELİK

 

 

Gotik yazının, tahtını bilim kurgusal fantastik sinemaya kaptırması, matbaanın insanlığa armağan ettiği roman için de sonun başlangıcı oldu. Aslında fotoğraf makinesinin icat edilmesi, en başta yazın türlerinin tümünü deyim yerinde ise tehdit etmiştir. Çağımızın, ekonomik ilişkilerimizin arzu ve inançlarımızın tartışmasız yönlendirici iletişim aracı olan grafik tasarım ve reklam sektörü, sadece son yüzyılımızda bile, bu durumun en keskin kanıtı sayılabilir. Kitap kapaklarını desen ve tasarımlarıyla grafike eden şairler ve yazarlar, fotoğrafın icadı ile birlikte, kendi asık suratlı fotoğraflarını da kitaplarının önüne ya da arkasına bir biçimde yerleştirmeyi sevmekte gecikmediler. Oysa, matbaa harfleri ve mont alternatifleri ile sonsuzlama  tipografiyi bir arada sunan kitap ve dergi kapak tasarımları, harflerle yapılan resimlerin en keskin, en yaratıcı örnekleriydi.

Günümüzde kendi kitap kapağı için fotoğraf çektiren yazarın, melankolik, bohem, pesimist, hatta asabi görsellikteki pozu,  sözünü ettiğimiz tarihin gerçekliği ile yüz göz olmuştur artık. Çünkü edebiyat, ciddi iştir(!) Yazarın mahremiyet atmosferini, okur ile ayıran ciddilikteki bir poz, neredeyse eserin olmazsa olmazı olmuştur. Okurun aklında kalan ise, her seferinde kesik kulaklı bir Van Gogh’un okura haddini bilmesini salık veren fotoğraf karesidir. Bu kare ise, yazar – okur ve yayıncı üçgeninin işine gelen bir alış-veriş gerçeğini sürekli kılmıştır hep.

Şiirin, bir tür olarak fotoğrafa, resme, heykele daha doğrusu görsel olan tüm ögelere romandan ve öyküden daha yakın olduğu gerçeğinin büyük bir yanılgı olarak yadsınmasının temel nedeni, şiirin biryazı türü olarak algılanmasından başka bir şey değildir. Klasik ezber ve sözlem dönemini teknolojinin modernizmine teslim eden şiir edimi, basım açısından diğer yazın türleri ile aynı teknikleri kullanır oldu. Aynı tekniği kullanan tüm yazılı sanatların aynı türde algılanması ise, ne okuru ne de yazarı rahatsız etmiştir. Şiirsel roman, ya da şiirsel öykü ne fark ederdi ki? Bu durum, günümüzde yazanın bile ne yazdığını tam olarak tanımlayamadığı başıboş romantik refleks görünümündeki türsüz türleri doğurdu. Öyküşiirler, şiirromanlar, şiirgünlükler, şiirvesaireler hatta masum mütevazı bir sanat atağı olarak şiirimsiler.

Çağdaşımız şiir yazıcılarının aslolan sanatı sahiplenip şiirlerini geliştirmek yerine, sözü uzatıp duran gevezece romancılık yapmalarını ve kekemece öykücülüklerini gördükçe, öğrencisinin yazılı sonucundan tatmin olmayan öğretmenin sözlüyle doğruyu bulduğunu hatırlamak gerekiyor. 

Ne de olsa söz uçar, yazılı sınıfta kalır…

 

Hurufat - Şubat 2011 yayınlandı